24 Mart 2014 Pazartesi

Sezgin KAYMAZ - Kün








Kün 


"Ankara Çayı, bağrına şefkatle basıp muhafaza ettiği sivrisinek larvalarını usul usul kabuğundan salıyor, evlâd-ı haşerattan dokunmuş vızıltı pikesini, ana avrat sövmüşmüş sövmemişmiş hiç aldırmadan civardan geçenlerin burun deliklerine, kulak memelerine doğru sallıyordu. Şımarık şımarık bahar müjdesi vereceğiz diye uçuşan kavak pamukları, terli enselere, çıplak alınlara yapışıp kaşındırarak milleti illet ediyordu. Börtü böcek antenini sallıyor, kıllı bacaklarını sıvazlıyordu. Danaburnu topraktaki tohuma, uçuç böceği yapraktaki bite, tırtıl yaprağa, solucan toprağa saldırıyor, peygamberdevesi alayına saldırıyordu. Çocuk yaşta beyaz bulutlar havai gökyüzünde uzun eşek oynuyor, kararsız tavırlarla kâh yavşayıp kıç kıça sokuluyor, kâh gâvur görmüş gibi kopup birbirlerinden uzaklaşıyorlardı.
Bahar gelmişti."

Kün, yani Ol...Neleri neleri olduran bir roman, Kün. Ölülerin daha da ölebildiği -ya da tam ölemediği-, cami imamıyla ateistin birbirini aydınlatabildiği, köpeklerin (hem de Konya ağzıyla!) konuşabildiği, el kadar oğlanın kendisine el kaldıranı haşat ettiği bir âleme kapı aralıyor. Şerefsizler şerefsizliğin gözüne vuruyorlar, iyiler canını dişine takıyor, feleğin zarı hepyek de gelse bir bakıyorsunuz altı kapı alıyor.

Sezgin Kaymaz, kendine özgü üslûbu ve hâlesiyle, yine eğlenceli ve ürpertili bir hikâye anlatıyor.
Anlattığı hikâyenin heyecanıyla anlatışın neşesi yine birbirini coşturuyor.

Sıradan denen insanların sıradan denen hallerinin ve dillerinin usta yazarı, Angaranın kıyısına, rengâhenk bir Konya dekoru kuruyor ayrıca - Eski Konya. Eski taşra yaşantısı… Sezgin Kaymazın gizemine, mizahına, olay örgüsüne, anlatıcılığına tutulanlar kadar, yerliliğine de tutulanlar yok mu? Kün, her zevke yetişiyor, her şeyi olduruyor!


Kitap tanıtımı   www.dr.com.tr'den...


Kün , yazarın okuduğum ilk kitabıydı.2013 yılının en iyi romanı  denmişti ve bunu fazlasıyla hakettiğini düşünüyorum.Çok keyif alarak okudum ;)

Kesinlikle okunmalı ;)




18 Mart 2014 Salı

Buket UZUNER - Uzun Beyaz Bulut Gelibolu







Uzun Beyaz Bulut Gelibolu

Çanakkale 2000
Çanakkale Savaşlarında ölen büyük dedesinin mezarını aramak için Geliboluya gelen Zelandalı genç bir kadın ve Çanakkale Milli Parkında bastonuyla dolaşan Türk Ninenin akıllara durgunluk veren seksen beş yıllık sırrı…
Çanakkale 1915
Osmanlı teğmeni Ali Osman Bey ile Anzak Er Alistair John Taylorın birlikte insanlığa verdiği dehşetengiz ders…
Tarih kitaplarında yer almasına henüz hiçbir milletin izin vermeye hazır olmadığı büyük insanlık sınavı: Aynı adam aynı savaşta iki düşman ülkede savaş kahramanı olur mu? Ya da: Tarih düz okunacak bir metin midir? Ve tarih yeniden yazılmalı mıdır? Ve tarih yeniden yazılmalı mıdır?
Buket Uzuner, romancılığının doruklarında bir başyapıta daha imza atıyor.

www.dr.com.tr 'den alıntıdır.


Günün anlamına uygun olsun kitap tanıtımımız.Bu kitabı yazıldığı yıl alıp okumuştum.Çok etkileyici, savaşan iki tarafın askerlerinin mektuplarından oluşuyor .Yaşananlara bir kapı aralıyor...Okuduğum dönemi hatırlıyorum bir yandan satırları içime çekiyor bir yandan göz yaşlarımı siliyordum.

Tüm şehitlerimizin ruhu şad olsun.

3 Mart 2014 Pazartesi

Hasan Ali TOPTAŞ - Heba



Heba


İnceldiğinde, çeşitli sebeplerle delindiği de olur uykunun. Ne bileyim, bazen zihnimizdeki sivri uçlu bir hatıra deler onu; bazen henüz hazmedemediğimiz bir sözün acısı, bazen kolu bacağı aklımızın dışında kalan bir düşünce yahut bir duygu, bazen de etrafımızda olup biten, bizim fark edemediğimiz meçhul bir şey deler.

İşte o vakit delinen yerden içerisi görünmez ama dışarısı görünür. Hakikat oradan gerçekte olduğu gibi görünmez tabii; uykunun sisi yüzünden, kendisinin biraz berisinde yahut gerisinde görünür.

Sise benzemeyen tuhaf bir sisin içindeydi şehir. On dokuzuncu katın hizasında ben gerçeğim diyen bir güvercin kanat çırpıyordu. Binnaz Hanımın tombul elleri vardı. Ucu bucağı görünmeyen bir boşluğa düştü Ziya. Hışır hışır öten naylon şeritler. Te ilerde Suriye! Kaldır başını! Huoop! Yüzü çilli bir çocukluk. Efil efil tüten bir pişmanlık.

Hiç işte, hiçbir şey olmadı. Şikâyetçi misin? Değilim Komutanım.

Kolonya, limontuzu ve su. Bakma öyle karanlıkta Mensur. Aynalı kahve. Güzel Nefise. Kim o uzaktaki adam? Tufana emanet bir dünya.

Her kötülük, bir iyiliğin içine akıyor işte...

Heba, göz gözü görmez insafsızlığın, doğruya benzemeye muvaffak olan yalanın, utanmazlığın, lincin, kıstırılmışlığın romanı.

Edebiyatın kirişlerini çatlatan büyük bir yazardan yalnızlığın, pişmanlığın, askerliğin, heder olmuş bir ömrün romanı. İpek kadar yumuşak ve ipek kadar sağlam.

Sadık okurları için yeni keşifler sunacak, yeni tanışanları sadık okurlara dönüştürecek bir Hasan Ali Toptaş romanı...

www.dr.com.tr 'den

Yazarı ile ilk tanışmam oldu.Son olmayacağının garantisi olan bu güzel romanı keyifle okudum.Edebi anlamda keyif aldım, heba olmuş hayatların detayları ile değil elbette..

Okuyun pişman olmayacaksınız ;)