25 Haziran 2012 Pazartesi

Sisle Gelen Yolcu- Jean Christophe GRANGE



Kitap Hakkında:

Benliğin karanlık sularında dolaşan “bavulsuz yolcu”

Tren raylarında bulunan, hafızasını yitirmiş bir adam… Aynı yerde, bir bakım çukurunda çırılçıplak bir ceset... Ve olay üzerine polis tarafından çağrılan psikiyatr Mathias Freire… Polis, hafızasını yitirmiş adamı sorgulamak isterken, Mathias kendisinde de aynı kişilik hastalığı olduğunu fark eder. Acaba aranan seri katil kendisi midir?

Sadece Fransa’da 300 binden fazla satan ve şimdiden 10 dile çevrilen Sisle Gelen Yolcu, tüm romanlarında ısrarla “kötülük”ün kaynağını arayan Jean-Christophe Grangé’nin kurduğu kabus dolu bir labirent. Grangé, romanını tasarlamak için her romanında olduğu gibi bu romanında da titiz bir araştırma süreci yaşamış. Bir psikiyatri hastanesinde bir süre kalmış ve hastalarla uzun sohbetler etmiş. Marsilya’daki evsizlerin arasına, heyecan verici tasvirlerle anlattığı tekinsiz bir dünyaya dalmış.

Romanın ana karakterini bu araştırmalar sonucunda yaratmış Grangé. Mathias Freire, Bordeaux’da işi dışında özel bir hayatı olmayan, bir ihtisas hastanesinde görev yapan genç bir psikiyatr. Nöbetçi olduğu bir gece, tren raylarında bulunan, hafızasını yitirmiş bir adam getirilir hastaneye. Ertesi gün ise bölgede bir ceset bulunur. Cesedi bulunan kişi genç bir uyuşturucu bağımlısıdır ve vücudunda hiçbir darp izi yoktur. Mathias hastasıyla özel olarak ilgilenir. Yaptığı hipnoz sonucu hastası, geçmişiyle ilgili bazı bilgileri hatırlar. Ancak doktorun araştırmaları, hastasının verdiği bilgilerin tamamen düzmece olduğunu gösterir. Mathias, adamın psişik bir kaçış içinde olduğu, büyük bir travmadan sonra esas benliğinden kurtulmaya çalıştığı ve bu yüzden bilinçsizce yeni bir kimlik yarattığı görüşündedir. Ancak an gelir, kendisinin de, hastası gibi psişik bir kaçış yaşadığını keşfeder ve asıl kimliğini bulmaya karar verir. Mathias’da da hafıza kaybı vardır; kendine geldiği zamanlarda, başka bir kişiliktir. Ve “bavulsuz yolcu” olarak, kendi geçmişini araştırmak üzere yola düşer.

Hikâyelerinde biraz efsane unsuru, biraz western, biraz tarih olmasını sevdiğini belirten Grangé, “hayatını bırakıp kaçma eğilimini”, büyük bir terslik yaşadığımızda, kendimizi ailevi ya da mesleki baskı altında hissettiğimizde hepimizin yaşayabileceği bir itki olarak değerlendiriyor.

Doğan Kitap 

Orijinal adı ve dili:
Le Passager
Fransızca
ISBN: 978-605-09-0714-8
Sayfa Sayısı: 680
Ebat: 14×23 cm
Yayın Tarihi: Haziran 2012


Benim yorumum ; 

Grangé sevdiğim , ne yazarsa okurum dediğim usta bir gerilim yazarıdır.Bu kitabın çıktığını duyar duymaz edindim ve okudum.
Olayın içine girdiğinizde yani ilk satırlardan itibaren elinizden bırakamayacaksınız . Muhteşem bir kurgu var öncelikle ..Okudukça sindiriyorsunuz.. Konu detayına çok fazla girmek istemiyorum.Şunu söylemeliyim ki  , kişi psikayatr iken psikolojiden, ressam iken resim bilgisinden, evsiz iken yaşadıklarından ve katil ile de mitolojiden  payınıza düşeni alıyorsunuz .
Olay bu kez Fransa'da geçiyor, değişik şehirlerine geçişler var tabii.
Çok fazla kan yok, Sİyah Kan ile kıyaslayacak olursak , ancak bir sahne gözümün önünden gitmiyor .Okuduğunuzda   paylaşalım ;) Hani az ve öz cinsinden  olmuş diyelim .. 
Tam bir gerilim macera okuyacaksınız .
Polisimiz minyon , güzel ,kaslı Anais 'in ailevi ilişkileri Taş Meclisi'ni anımsattı bana ve polisiye takipleri de Kızıl Nehirleri , Nono karakterinin  yaşamında mekanlar geçişler  , Kurtlar İmparatorluğunu , katilin kurgusu Leyleklerin Uçuşunu.. Öyle ki geriye dönüp hepsini yeniden okumak istedim .
Koloni ve Ölü Ruhlar Ormanı  'ndan sonra bu kitap bal tadındaydı.
Bir de son olarak aklıma gelen, bir takip , gerilim yaşanıyorken tam içinizden doğru yoldayız bu ipucu bizi buraya götürür dediğiniz anda gerçeklerin yüzünüze vurması , yelkenlerin suya düşmesi anını yaşadım birkaç yerde, o anı yaşayan  yaratılmış karakter ile birlikte..dibe vurduk yani ikimiz de ..Bir yazarın hem yarattığı kişiyi hem okuyucuyu birlikte tokatlaması muhteşemdir bence :)

Sonuç olarak ; gerilim severlere müjde ! Grangé  yine harika bir eser sunmuş bizlere , beklediğimize değecek türden :) Elinizden bırakamayacaksınız ..


Bu kitabı okurken, içim ürperdi, tiksindiğim kısımlar oldu, heyecanlandım , gülümsedim ,kızdım .. 

24 Haziran 2012 Pazar

Sisle gelen Yolcu cuma günü bitti, tanıtımı

yarın :)

yetişebilirsem bu akşam :)

bitirmiş olma heyecanımı paylaşmak istedim ..

işte şimdi elimdeki kitap ;

deniz kenarında yaz günü kış günlüğü okunur ;)

kızımın bana yaptığı kitap ayraçları ve kozalak kitaplık süsü

utangaç yosun ile ;)

18 Haziran 2012 Pazartesi

Çok heyecan verici ..

az önce D&R siparişim geldi.

bu kitaba hemen başladım , çok çok çok heyecanlıyım ..

14 Haziran 2012 Perşembe

Bizim Büyük Çaresizliğimiz - Barış BIÇAKÇI









Arka Kapak

Sıkı bir dostluk... Aslında hikâye onların hikâyesi, Ender'in ve Çetin'in... Günün birinde hayatlarına bir genç kız girer. Şimdi düşünme, hatırlama ve kendini didikleme zamanıdır.

"Nihal'e başından beri olduğumuzdan farklı göründük. Böyle gerekmişti. Koruyucu, kollayıcı, soğukkanlı, ne yap­ması gerektiğini bilen, Nihal düzgün yürüsün, üniversiteyi uzatmadan bitirsin, yaşadığı felaketten makul adımlarla uzaklaşsın diye asfalt döşeyen iki orta yaşlı, deneyimli er­kek. Biri göbekli, diğeri kel."

Barış Bıçakçı, bu çağa özgü lâf kalabalığından; dil, duygu, düşünce kirliliğinden paçalarına tek damla çamur bulaştır­madan çıkabilen, şaşırtıcı bir içışığı cömertçe yayan bir ya­zar. Nefes alır gibi, su içer gibi yazıyor

Yazar:Barış Bıçakçı

Sayfa Sayısı: 167
Baskı Yılı: 2004
Dili: Türkçe
Yayınevi: İletişim Yayıncılık


Barış Bıçakçı'nın okuduğum ilk kitabıydı.Uzun zamandır okumak istiyordum, bloglarda da tanıtımlarına sıkça rastlıyordum son günlerde.Dün bir solukta okudum.Çok beğendim.
Akşam da  filmini izledim.Filmden burada bahsettim.

Kitapta Ender ve Çetin dostluğu , iniş çıkışları, trajedileri  ele alınıyor.Nihal  aslında  kendilerini keşifte bir araç gibi.Aşklarını yaşamayı değil, bu aşk üzerinden yaşamayı tercih ediyorlar.
Yazarın anlatımı sade, bir okadar akıcı..Tanıtımda dendiği gibi nefes alır gibi, su içer gibi yazmış.

13 Haziran 2012 Çarşamba

Lavinia - Ursula K.Le Guin



Arka Kapak

Vergilius'un Aeneas'ında, yiğit savaşçı Aeneas rakiplerini alt ederek Latium kralının kızı Lavinia'yla evlenir ve Roma İmparatorluğu'nun temellerini atar. Destanda Lavinia'nın ne belirgin bir rolü, ne de kendine ait bir sesi vardır. Ursula K. Le Guin işte bu ihmal edilmiş karakteri alıp ona hak ettiği sesi veriyor ve büyük şairin destanında anlatmadıklarını onun gözünden, onun dilinden anlatıyor. Lavinia savaşın doğasını ve erkek-egemen toplumu sorgulayan; insanı insan, toplumu toplum yapan değerleri irdeleyen; edebiyatın gücünü vurgulayarak kurguyla gerçeklik arasındaki çizgiyi bulanıklaştıran yaratıcı bir roman: Büyük bir destanda küçük bir rolü olan güçlü bir kadının kendi destanı.

Yazar:Ursula K. Le Guin
Çevirmen:Gürol Koca

Sayfa Sayısı: 288
Dili: Türkçe
Yayınevi: Metis Yayıncılık



Lavinia  Özdemir Asaf 'ın o güzel " sana gitme demeyeceğim" i ile başlayan bir şiir kahramanıydı benim için.Vergilius 'un Aeneas 'ında adı geçen kraliçeden haberim yoktu.

Ursula K.Le Guin de şiirde sadece adı geçen , kendisinden çokça söz edilmeyen  Lavinia'yı canlandırmış bu kitabında.

Erkek egemen bir toplumda kadının yerini ,sağlam duruşunu ve aslından neler yapabileceğini göstermek istemiştir yazar.

Şairine  eserini değiştirtmeyi göze alacak kadar da ileri gitmiştir.

Roma İmparatorluğunun temelleri atılmaktadır.Savaşlar kaçınılmazdır.Yazar , meselelerin savaşın yanında barış ile de çözülebileceğini  vurgulamıştır.
 
Bir kadın gözünden , kaleminden başka bir kadının  yaşamını  okumak güzeldi.Tavsiye edeceğim kitaplar arasında yerini aldı  Lavinia ..