24 Eylül 2013 Salı

ne okusak nerden başlasak ?




Açık duran Pargalı ve Hatice, onu okuduğum sıra siparişlerim geldi. Hepsini aynı anda okumam mümkün değil tabii..Bir diğer yandan ergenlik  , cinsellik üzerine vücüdümuzu tanımak adına kızımı bilgilendireyim amaçlı sipariş ettiklerim de geldi.
Ben ne yaptım , bilgilendirme kitaplarını evde bıraktım ,kısa aralıkları değerlendireceğim onlarla.. Hatice ile Pargalı İbrahim az dinlensinler zaten oku oku bitecek gibi değil dedim. Ve Dağlar Yankılandı 'yı çok çok okumak istediğimden onunla yola devam kararı aldım :)
herkese keyifli okumalar ;)


20 Eylül 2013 Cuma

Oya BAYDAR - Çöplüğün Generali



www.dr.com'dan ;
Çöplüğün Generali

Çöplüğün Generali, hayalî ancak bize çok tanıdık bir ülkede geçiyor. İşte bu ülkede, günün birinde, çöplüklerde, boş arazilerde gömülüp bırakılmış bombalar, mermiler bulunmaya başlar. Bu durum bir yazarın dikkatini çeker ve yazar, bu konunun çevresinde bir roman yazmaya koyulur. Ne var ki romanını tamamlayamadan kaybolacaktır.

Sesimi duyurabilmek için bağırmaya başlıyorum: O gün, orada olanları bilen biri var! O gün orada olanları hatırlayan biri var! Her şey yazılmış, her şey anlatılmış! Yazılmayan, anlatılmayan ne kalmışsa onları yaşamış biri var: O gün, orada ne olduğunu anlatacak biri var! Sesim yeryüzüne, gökyüzüne yayılıyor. Burası o kadar ıssız, o kadar uzak, o kadar insansız ki, çığlığımı kimse duymuyor.

Kızkardeşim Oya Baydar'ı ve kitaplarını çok sever , bense bir türlü  okuyamamıştım.Her kitabın ve yazarın bir  zamanı olduğunu düşünürüm.
Çöplüğün Generali , yazarın okuduğum ilk kitabı . Romanın ilk bölümü,sonunda yazar notları bulunan kısa hikayelerden oluşuyor.Uçları açık bırakılmış hikayeler, romanın sonlarında birer sonuca ulaşıyor.
İlk bölüm kolaylıkla okunuyor çok da merak uyandırmıyor.İkinci bölüm merak uyandırmakla birlikte tekrarlardan oluşuyor , tam bilim kurgu olmasa da olmaya çalışılmış gibi ve bu sebeplerle biraz sıkılmama sebep oldu.
Meraktan değil de bir an önce bitirme isteği oldu bende. 
Günümüz olaylarına çok yakın bir kurgusu var bu sebeple okunmalı diyorum .Ve bir sonraki Oya Baydar kitabında daha seçici olmayı düşünüyorum ;)



16 Eylül 2013 Pazartesi

Ercan KESAL -Peri Gazozu








www.dr.com 'dan ;


Peri Gazozu

"Vicdanımız kuruyor. Babalarını erken kaybetmiş yetim çocukların masum başlarını koyacakları göğüsler çoktan çöktü, farkında mısınız? Göğüs çöktükçe zulüm tepemizde kalıyor. Kavisli ve dolaşık geçmişimizse, bozuk düzenimizin telleri olmuş. Duyduğunuz sesler bu yüzden içli ve bu kadar derinden geliyor.

Şimdi bir türlü sığamayıp, delice bir kavgaya tutuştuğumuz, adına Anadolu denen şu kadim topraklarda, binlerce yıl önce hüküm sürmüş, bir Hitit kralının oğullarına bıraktığı vasiyete bakın isterseniz: Öldüğümde beni, usulünce yıkayın, göğsünüze yaslayın ve toprağa bırakın. Bu kadar." Hayatın en yalın ve en efsunlu meseleleri, ölüm ve yaşam, annebaba-çocuk arasındaki zor muhabbet, büyümek ve yaşlanmak üzerine... Vefalı bir oğulun gözüyle. Bilhassa ölümün, ölümle başetmenin olağanüstülüğü ve olağanlığı üzerine..."Alışmaya"
direnen bir hekimin gözüyle.

Taşranın sıcak kucağı ve serin kasveti üzerine... Orayı hem içinden hem dışından bilen bir evladının gözüyle. Türkiyenin ipin ucundaki yakın tarihinin gölgesi... Kalbi avucunda
birinin gözüyle. Ercan Kesaldan, aynanın kenarındaki fotoğraflar misali hayat
parçaları, sohbet makamında insan hikâyeleri.


Bu yaz çok duymuştum.Özellikle kitap kurdu Lale ve Özlem de okuyup beğenince merakım iyice arttı .İyi ki duymuşum, meraklanıp alıp okumuşum..
tadı damağımda kaldı denir ya öyle oldu.Okumalı, okutulmalı cinsten bir kitap ;)
Zevkle okunurken içimizi kanatmaya müsait bir yazar kalemi..

6 Eylül 2013 Cuma

Maxime CHATTAM - Zamanın Efendisi




tanıtımı : www.dr.com.tr 'den;
Zamanın Efendisi

Ölmeyi çok istersen, ruhunu yakman gerekir!


Maxime Chattam, polisiyeyi gerilimle birleştiren yeni romanında, okurları 20nci yüzyılın başındaki Parise götürüyor...

Uluslararası Paris Fuarının açılışı yapılmak üzeredir. Yazar Guy de Timée, yeni arayışlar içindeyken rahat bir yaşamın yaratıcılığına köstek vurduğunu, daha gerçekçi yazabilmesi için lüks hayatını terk etmesi gerektiğini düşünür. Bir sabah, karısını ve kızını bırakıp gider. Önceleri bir otelde kalır ve sefih bir hayatın içine dalarak bir randevuevine gidip gelmeye başlar. Bir süre sonra, bu randevuevinde yaşamaya başlar.

Bir gece, randevuevinde çalışan kızlardan biri öldürülmüş halde bulunur. Polisi bir fahişenin öldürülmesine pek aldırmaz ve olayın peşini bırakır. Guy, randevuevinde çalışan genç ve güzel Faustine ve Müfettis Perottile birlikte olayı araştırmaya başlar. Ekibin araştırmaları, aynı şekilde öldürülen başka fahişeler olduğunu da gösterir. Bütün cinayetlerin fuar alanında işlendiği, fuarın imajı bozulmasın diye cinayetlerin örtbas edildiği anlaşılır. Cinayetlerin işleniş biçimleri ise, Şeytana tapan bir grubun varlığını akıllara getirmektedir.


Maxime Chattam , çok sevdiğim bir yazar ve ne yazsa ben okurum ;)
bu kitap beni tatmin etmedi, sonlarına doğru bir heyecan yakalayabildim.Ama yazarın bundan sonraki kitabını yine hevesle bekliyor olacağım.
Grangé Kaiken raflarda yerini aldı ve ardından Zamanın Efendisi..iki Fransız yazar ,iki gerilim , korku ve heyecan dalgası..ister istemez kıyaslamaya girdiler dergilerde yorumcular..
benim fikrim Grangé korkunun hala 1 numarasıdır ;)

4 Eylül 2013 Çarşamba

MO YAN -Kızıl Darı Tarlaları















Kİtap tanıtımı : www.dr.com 'dan..

Kızıl Darı Tarlaları

Çinin Nobel ödüllü yazarı Mo Yanın Kızıl Darı Tarlaları, Shandong ailesinden üç kuşağın, 1923-1976 yılları arasındaki öyküsünü aktaran bir roman. Yazar, bir mücevher güzelliğindeki doğa manzaraları fonuna yerleştirdiği ve kronolojik sıra gütmeden kurguladığı romanda, Japon istilasına karşı verilen Direniş Savaşı, Çinlilerin birbirleriyle çatışmaları, Komünist Devrim, Kültür Devrimi gibi Çin tarihindeki önemli halk hareketlerini ve bütün bu yıllar içindeki tutkulu aşkları anlatıyor.

Çin sinemasının önde gelen yönetmenlerinden Yimou Zhangın beyaz perdeye aktardığı Kızıl Darı Tarlaları, tarihsel bir anlatımla kara mizahı ustalıkla kaynaştırıyor. Roman, geçmişle bugün, ölüyle diri, iyiyle kötü arasında belirgin bir ayrım yapılmadan sürüyor.

Nobel ödül töreninde konuşan Per Wästbergin dediği gibi, Mo Yan, bireyi kimliksiz insan yığınlarından çekip ortaya çıkaran; alaycı ve iğneleyici bir üslupla tarihe, tarihî çarpıtmalara, yoksunluklara ve siyasal riyakârlıklara karşı çıkan bir yazar.

Yorumuma gelince ;
Nobel Edebiyat ödülünü almasa ne kitaptan ne de yazardan haberim olmayacaktı belki de .İlk defa Çin'li bir yazarın yazdığı kitabı okudum.Çin  kültürü , Japon kültürü bize uzak .Yazar sadelikle ve olduğu gibi yazmış herşeyi , bu biz okuyucular için anlaşılır kılmış kitabı.
Köylü yaşamı içinde cesaret de var, korkaklık da, dürüstlük de riyakarlık da ..hepsi aynı bünyede içiçe yer alabiliyor.
Bazı olayların detaylı anlatımı ( örneğin Louhan amcanın ölüm anı gibi) insanın kanının çekilmesine sebep oluyor ama diğer yandan anlatımı ve olayı güçlü kılıyor.
Küfürler öyle bir anda çıkıyor ki olay kahramanının ağzından ister istemez gülümseme yerleşiyor okuyucunun yüzüne :)
Nine çok güçlü bir karakter bu da baba ve dedenin Japonlara karşı onca cesur mücadelelerine karşın güçsüz yanlarını da ortaya seriyor .
Yazarın bir an'ı betimlemesi o kadar güçlü ki, zaman zaman darı tarlasında dolaşır gibi oluyorsunuz.Özellikle benim gibi küçüklüğünüze dair darı yapraklarının hışırtılarını duyabileceğiniz anılara sahipseniz ;)
Ben keyifle okudum, sadece önce köpekli hikayenin başlarında sıkıldım ve köpeklerin bunca yer almasını yadırgadım ama sonra hiç de yersiz bir anlatım olmadığı kanısına vardım.
Sizlere de keyifli okumalar ;)