24 Şubat 2014 Pazartesi

José SARAMAGO - Filin Yolculuğu



Filin Yolculuğu

16. yüzyılda Portekiz Kralı, Süleyman adlı filini Avusturya Arşidükü Maximiliana hediye etmek ister ve Süleyman bu uzun yolculuğa çıkar.
Nobel Edebiyat Ödülü sahibi José Saramagonun en neşeli, en keyifli romanı Filin Yolculuğu işte bu tuhaf serüvenin hikâyesini anlatıyor.
Saramago severleri şaşırtacak bu keyifli roman, bir yandan da filin gariban ama köylü kurnazı terbiyecisi Subhro ile kafileye eşlik eden soylular bağlamında filin tanık olduğu insanlık komedyasına eğlenceli-eleştirel bir bakış getiriyor.
www.dr.com.tr (tanıtımından)

Filin Yolculuğu'na eşlik edecekseniz bu yazacağım öneriyi dikkate almalısınız.Çevirmen Pınar Savaş'ın notunu mutlak okuyunuz.Aksi halde noktalamasız, imlasız ve dil bilgisi kurallarının hiçe sayıldığı bir metinle karşılaştığınızda şaşırmayasınız.
Diyaloglarda alışılagelmiş konuşma çizgileri, tırnaklar kesmeler olmadığı için kim kiminle konuşuyor takibi zor oluyor.
Tüm bunlara rağmen ben zevkle okudum çok da keyif aldım.
Özellikle etkilendiğim kısımlar ; 
Kral ve kraliçenin filden ayrılma sahnesi, filin ırgatlara veda sahnesi , Portekizli kumandanın kararlılığı ve yönetimideki askeri ve stratejik başarısı ,sf:90 'da yer alan inek hikayesi ..
Genel olarak yazılarında ; insanın doğası gereği verdiği tepkiler ve doğal yaşam gözlenebiliyor.Hayvaların iç güdüsel davranışlarına yer verilmiş.İnek, kurt ,fil gibi.

ve son olarak not aldığım birkaç satır ; 

" Cahilliğin iyi yanı bizi yanlış bilgilerden sakınmasıdır " sf:95

" bizi biz yapan hep kusurlarımız , niteliklerimiz değil " sf: 113

23 Şubat 2014 Pazar

Ayfer TUNÇ - Dünya Ağrısı




Dünya Ağrısı 

"Hayat, kayaç katmanları gibi parçalarına ayrılan değersiz bir kütledir."
Türkçe edebiyatın sözünü sakınmayan kalemi Ayfer Tunç, yazarlık hayatının 25. yılında sarsıcı bir romanla karşımızda.
Hayatı "yolcu" olarak yaşamak isterken baba mirası otelin işletmecisi, ailesinin "reisi" olmak zorunda kalan Mürşit, her geçen gün tamahkârlaşan bir şehirde, gerçek dostluğu İstanbulda bıraktığı hayaletlerden kaçarak Mürşitin oteline sığınan Madencide buluyor. İki arkadaşın dünya algısı, okuyucuya Türkiye tarihindeki utanç sayfalarının bir özetini sunuyor.
Arka planı toplumsal facialar, kitlesel cinnet hikâyeleriyle örülen Dünya Ağrısında, geçmişle hesaplaşma cesaretini gösteren insanları yaşadıkları toplumdan ayıran sınır imleniyor.
Dünya Ağrısı kelimelerle sıkılmış bir yumruk.

Böyle bir şehirde sır saklamanın imkânsız olduğunun farkında değil. Öğrenecek elbet, bir gün şehir dediği şeyin birbirini gözleyen sayısız gözden ibaret olduğunu o da anlayacak. Ama buna çoktan alışmış olacak ya da daha fenası başkalarını gözleyen sayısız gözden biri haline gelecek. Babamın oğlu o olmalıydı diye düşünüyor, ben, oğlum gibi bir oğul olsaydım babam mutlu ölürdü; oğlum babamın istediği gibi bir oğul olduğu için ben mutsuz öleceğim.
www.dr.com.tr   (Tanıtım Bülteninden)



Ayfer Tunç  yazsın biz okuyalım , bu hep böyle sürsün isterim.Düny Ağrısı 'nı yaratıcısından ötürüdür sevmelerim.İlk görüşte kapağına vurulmuş olmamda mavinin etkisi yadsınamaz.

Kitaba gelirsek, kahramanımız Mürşit ,  isteklerine mecburi ara vermiş bu mecburiyet zorunluluk halini alınca da memleketinde yaşamak zorunda kalmıştır.Baba yadigarı oteli işletmek ona göre olmasa da bu işe devam etmiş , evlenmiş iki çocuk ile aile olunca da ruhu ile olmasa da bedenen ona sunulana boyun eğmiş.
Mürşit'i arada bir sarsmak geldi okurken içimden..Ama olaylar öyle bir gelişti ki benim yapamadığımı yeri geldi Özgür yaptı, Pehlivan girdi devreye ..Madenciye duyduğum sempatinin de  Mürşit'e dayanabilmemde faydası oldu.
Sonra anlamaya başladım Mürşit'i , aslında baştan onu anlamaya çalışmalı okur.. Hani bazen hayat ağır gelir de insana kapana kısılmışsınız gibi gelir ya, işte Mürşit bununla yaşamak zorunda..

Bununla birlikte yan karakterler, Mürşit'in yaşadığı yörede yaşananlar çok güzel bir şekilde örülmüş.
Dünya Ağrısı , ağrı gibi çöktü üzerime.Uzunca bir sürede orada kalacak..

Hakan GÜNDAY - AZİL

Kitabın tanıtımı :

Teknoloji, insanların davranışını, ahlakını, sosyoekonomik ilişkilerini, asla geri dönülmeyecek bir biçimde değiştiriyor. Söz konusu değişim, insanlığın amacından sapmasına ve doğadışı, adsız bir türün yeşermesine neden oluyor.
İnsanlığın bin çabayla iki bin yılda yarattığı asgari ahlak, elli yılda televizyon tarafından çiğneniyor.Ve on yıldır da internet tarafından yutuluyor.

Bireyin yalnızlığı, toplum dışına çıkmasıyla sonuçlanıyor.Toplum dışına itilen (ya da bunu kendi tercih eden) birey, kendi doğrularını yaratıp onlarla yaşamaya başlıyor. Zamanla toplum ile birey arasında genişleyen ahlak farkı, ikisinin de hastalanmasının temel nedeni oluveriyor.

Hakan Günday "Azil"de içinde yaşadığımız toplumsal yapıya yönelen eleştirisini, modern insanın "hiç"leşme sorunsalını, gerçek, hayal, kâbus arasındaki geçişler ile zaman ve mekân geçişlerini, yer yer sertleşen ifadelerle öyle ustalıkla aktarıyor ki, okuyucuyu adeta tokatlıyor.

Yazdıklarıyla uçları zorlayan genç yazar Hakan Günday her ne kadar yeraltı edebiyatı yapmadığını söylese de, insanı rahatsız ve tedirgin edici, hem sisteme karşı olan hem de sistemle iç içe geçen karakterlerine ustalıkla can veriyor. Günday, ana karakteri Asilin psişik özelliğine ve dünya algısına uygun bir dili de büyük bir beceriyle kullanıyor.Roman boyunca çok sayıda felsefi tanımlama ve tespit, ana karakterin üslubuyla sıralanıyor.
www.dr.com.tr  den alıntıdır.

Azil, sınırları zorlayan bir kitap.Hakan Günday 'ın yazdıklarını okumayı seviyorum.Bu kitapta ise sadece okumadım yaşadım aynı zamanda ve bu durum zorladı beni.Dahilik ile delilik arasında gelip giden bir karakter ile yaşamak bir olmak güçtü.
Var olmak işte bunu sorgulatıyor yazar bize ki insanoğlunun her nefes alışta unutup bir nefes vererek ayrıldığı yaşamın kıyısında hatırladığı ..

Keyifli okumalar dilerim.