Şimdiden 2000’lerin en iyi filmlerinden ve tüm zamanların unutulmayacak sinema başyapıtlarından biri olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Darren Aronofsky adlı sinema dahisinin de Pi ve Bir Rüya İçin Ağıt ile birlikte üçüncü olağanüstü sinemasal yaratıcılık dolu filmi. Tek sözcükle büyüleyici. Sanatın, yaratıcılığın, estetiğin uç noktası bu film. Ve üstelik de kendisi bir Amerikalı. Kesinlikle Amerikalılardan çok Avrupalıların seveceği bir film.
Natalie Portman da, artık ne yaparsa yapsın bundan sonra, en çok bu rolü ile hatırlanacak. Artık o bir kuğu. O bir Odette ve Odile. Siyahlaşan beyaz kuğu. Bir oyuncu, ancak bu denli gerçek oynayabilir, rolünü ancak bu denli yaşayabilir. Göz yaşartıcı bir performans. Kuğu rolünü aldığını öğrendiğinde kadınlar tuvaletinde ağlaması, ilk temsil öncesi tek başına salonda çalışması ve siyah kuğuya dönüşmesi tüyler ürpertici bir gerçeklikte. Ve siyah kuğuya dönüştüğü andaki yüzündeki huzur ve mutluluk ifadesi.
Ve patronu Thomas (Vincent Cassel) ile her karşılaşmasındaki kimya. Vincent Cassel de o derece etkileyici. Kısa ama çok karizmatik bir oyun sergiliyor Nina’nın (Portman) bir siyah kuğuya dönüşmesinde. Filmin bir diğer kozu da, sinema tutkunlarının, 80’li yılların filmlerinden çok iyi tanıdıkları yetenekli ve kendine özgü çekici oyuncu Barbara Hershey. Nina’nın baskıcı annesi rolünde o da çok inandırıcı.
Film, çok yönden incelenebilir. Müziği, Çaykovski’nin Kuğu Gölü bale süiti olduğu için zaten çok güzel. Konusu, kurgusu, oyunculuğu ile birinci sınıf bir film olduğu için, bu filmin sinema okullarında çalışılması gerektiğini de söyleyebiliriz. Ama konusu nedeniyle, daha çok sanat ve sanatsal yaratıcılık derslerinde kullanılması da çok olası.
Bir bale grubu, Kuğu Gölü’nü tekrar yorumlamak ister. Kuğu Gölü prensesi ise hem beyaz ve masum kuğuyu hem de karanlık ve siyah kuğuyu canlandıracaktır. Nina, bu rolü oynamak ister. Ama, kendisi, çok iyi bir balerin olmasına ve mükemmel bir balerin olmaya çalışmasına rağmen, o güne dek olan yaşantısı ve kişiliği ile çok masumdur, çok beyazdır. Ancak, rolü gereği siyah kuğuyu da canlandırması gerekir. Siyah kuğu olabilmesi için, içindeki karanlık yönü, benliğinin kötü yanlarını da önce bulması sonra da ortaya çıkarması gerekmektedir.
Film, konusu gereği karanlık bir atmosfere sahip. Nina, siyah kuğu olabilmek için, kendini keşfe çıkar. Yaşamını değiştirip, kişiliğini renklendirmeye çalışır. Ama kendisi içe dönük bir karakterdir. O nedenle, kötü yönlerini yine kendine dönerek bulmaya çalışır. Kendine eziyet eder. Bu noktada, sanatın gerçeklik ve yanılsama yönünü görürüz. Sanatında kusursuz olmaya çalışan kişi, kendi içine döner, bir şekilde sanatına ve kendi iç dinamiklerine yönelir. Ve gerçek yaşamdan kopar. Sanatını gerçek yaşamak için yaşamında bir yanılsama oluşur. Odaklanır kendine ve yaptığı şeye, üretmek için tüm hücreleri ile yaratısına yönelir. Yaratma süreci bu. Acılı bir coşku ve heyecan süreci. Kusursuza ulaşıncaya dek sürer. Dünyadan kopar. Böyle de olması gerekir. Kendini keşfeder. Ulaşınca huzur gelir. Ve dünyaya döner üreten kişi. Ve sonra, yine yeni bir yaratma sürecine girer. Çünkü, rahat duramaz.
Ve tabii ki, burada, kişi, karanlık yönlerini olumlu bir hedef uğruna ortaya çıkarıyor. Kötülüğü, kötü insan olmak için değil kendini tanımak ve mükemmele ulaşmak için öğreniyor. Sonuçta sanat da severek yapılan diğer tüm işler de insanı iyiliğe götürmek içindir. Ama, insan olmak için kötü yönelerimizle de yüzleşebilmeliyiz.
Siyah Kuğu, insanın, hedeflerine, hayallerine ne pahasına olursa olsun ulaşması ve ulaşırken de kazandıkları ile kaybettiklerinin olabileceğini gösteren bir sanat, yaratı ve insanlık dersi. Çaykovski, eserinin bu yorumunu görse ayakta alkışlardı. Ancak, şu da var ki, bu filmi sevmek için sanatı, sanatsal yaratıyı sevmek, hissetmek gerekiyor.
teşekkürler paylaşım için ;) uzun zamadır bekliyordum :) Siyah Kuğu, insanın, hedeflerine, hayallerine ne pahasına olursa olsun ulaşması ve ulaşırken de kazandıkları ile kaybettiklerinin olabileceğini gösteren bir sanat, yaratı ve insanlık dersi.
GİRDİM BEN SİTEYE AMA BECEREMEDİM
YanıtlaSilyağmurun dünyası, siteye girdikten sonra kayıt ol kısmından kaydını yapabilirsin :)
YanıtlaSilbikaç gündür gördüm okuyorum arada, yazmasam da.
YanıtlaSilsanki senin entry'lerini de gördüm gibi.
:)
sevimli bir yer.
sadece bilokçuların olması da hoş.
:)
yazıyorum bazen, hoşuma gitti :)
SilBLACK SWAN
YanıtlaSilŞimdiden 2000’lerin en iyi filmlerinden ve tüm zamanların unutulmayacak sinema başyapıtlarından biri olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Darren Aronofsky adlı sinema dahisinin de Pi ve Bir Rüya İçin Ağıt ile birlikte üçüncü olağanüstü sinemasal yaratıcılık dolu filmi. Tek sözcükle büyüleyici. Sanatın, yaratıcılığın, estetiğin uç noktası bu film. Ve üstelik de kendisi bir Amerikalı. Kesinlikle Amerikalılardan çok Avrupalıların seveceği bir film.
Natalie Portman da, artık ne yaparsa yapsın bundan sonra, en çok bu rolü ile hatırlanacak. Artık o bir kuğu. O bir Odette ve Odile. Siyahlaşan beyaz kuğu. Bir oyuncu, ancak bu denli gerçek oynayabilir, rolünü ancak bu denli yaşayabilir. Göz yaşartıcı bir performans. Kuğu rolünü aldığını öğrendiğinde kadınlar tuvaletinde ağlaması, ilk temsil öncesi tek başına salonda çalışması ve siyah kuğuya dönüşmesi tüyler ürpertici bir gerçeklikte. Ve siyah kuğuya dönüştüğü andaki yüzündeki huzur ve mutluluk ifadesi.
Ve patronu Thomas (Vincent Cassel) ile her karşılaşmasındaki kimya. Vincent Cassel de o derece etkileyici. Kısa ama çok karizmatik bir oyun sergiliyor Nina’nın (Portman) bir siyah kuğuya dönüşmesinde. Filmin bir diğer kozu da, sinema tutkunlarının, 80’li yılların filmlerinden çok iyi tanıdıkları yetenekli ve kendine özgü çekici oyuncu Barbara Hershey. Nina’nın baskıcı annesi rolünde o da çok inandırıcı.
Film, çok yönden incelenebilir. Müziği, Çaykovski’nin Kuğu Gölü bale süiti olduğu için zaten çok güzel. Konusu, kurgusu, oyunculuğu ile birinci sınıf bir film olduğu için, bu filmin sinema okullarında çalışılması gerektiğini de söyleyebiliriz. Ama konusu nedeniyle, daha çok sanat ve sanatsal yaratıcılık derslerinde kullanılması da çok olası.
Bir bale grubu, Kuğu Gölü’nü tekrar yorumlamak ister. Kuğu Gölü prensesi ise hem beyaz ve masum kuğuyu hem de karanlık ve siyah kuğuyu canlandıracaktır. Nina, bu rolü oynamak ister. Ama, kendisi, çok iyi bir balerin olmasına ve mükemmel bir balerin olmaya çalışmasına rağmen, o güne dek olan yaşantısı ve kişiliği ile çok masumdur, çok beyazdır. Ancak, rolü gereği siyah kuğuyu da canlandırması gerekir. Siyah kuğu olabilmesi için, içindeki karanlık yönü, benliğinin kötü yanlarını da önce bulması sonra da ortaya çıkarması gerekmektedir.
Film, konusu gereği karanlık bir atmosfere sahip. Nina, siyah kuğu olabilmek için, kendini keşfe çıkar. Yaşamını değiştirip, kişiliğini renklendirmeye çalışır. Ama kendisi içe dönük bir karakterdir. O nedenle, kötü yönlerini yine kendine dönerek bulmaya çalışır. Kendine eziyet eder. Bu noktada, sanatın gerçeklik ve yanılsama yönünü görürüz. Sanatında kusursuz olmaya çalışan kişi, kendi içine döner, bir şekilde sanatına ve kendi iç dinamiklerine yönelir. Ve gerçek yaşamdan kopar. Sanatını gerçek yaşamak için yaşamında bir yanılsama oluşur. Odaklanır kendine ve yaptığı şeye, üretmek için tüm hücreleri ile yaratısına yönelir. Yaratma süreci bu. Acılı bir coşku ve heyecan süreci. Kusursuza ulaşıncaya dek sürer. Dünyadan kopar. Böyle de olması gerekir. Kendini keşfeder. Ulaşınca huzur gelir. Ve dünyaya döner üreten kişi. Ve sonra, yine yeni bir yaratma sürecine girer. Çünkü, rahat duramaz.
Ve tabii ki, burada, kişi, karanlık yönlerini olumlu bir hedef uğruna ortaya çıkarıyor. Kötülüğü, kötü insan olmak için değil kendini tanımak ve mükemmele ulaşmak için öğreniyor. Sonuçta sanat da severek yapılan diğer tüm işler de insanı iyiliğe götürmek içindir. Ama, insan olmak için kötü yönelerimizle de yüzleşebilmeliyiz.
Siyah Kuğu, insanın, hedeflerine, hayallerine ne pahasına olursa olsun ulaşması ve ulaşırken de kazandıkları ile kaybettiklerinin olabileceğini gösteren bir sanat, yaratı ve insanlık dersi. Çaykovski, eserinin bu yorumunu görse ayakta alkışlardı. Ancak, şu da var ki, bu filmi sevmek için sanatı, sanatsal yaratıyı sevmek, hissetmek gerekiyor.
teşekkürler paylaşım için ;) uzun zamadır bekliyordum :)
SilSiyah Kuğu, insanın, hedeflerine, hayallerine ne pahasına olursa olsun ulaşması ve ulaşırken de kazandıkları ile kaybettiklerinin olabileceğini gösteren bir sanat, yaratı ve insanlık dersi.
çok güzel ifade etmişsin.